AYETEL KÜRSİ Türkçe Okunuşu, Meali (Anlamı) ve Arapça Yazılışı
Bakara Suresi'nin 255. ayeti olarak bilinen Ayetel Kürsi birçok durumda okunabilen dualar arasında yer almaktadır. Özellikle sabah saatlerinde okunan Ayetel Kürsi duasının anlamı da bir o kadar etkileyicidir. Ayetin Türkçe olarak anlamını, Arapça olarak yazılışını ve faziletlerini merak ediyorsanız içeriğin devamını okuyabilirsiniz.
• 16 Nisan 2021 - 21:36 • Son Güncelleme:
• 16 Nisan 2021 - 21:36 • Son Güncelleme:
1
Ayetel Kürsi Türkçe Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm.
Allahû lâ ilâhe illâ hûvel hayyûl kâyyum,
lâ te'huzûhu sinetûv velâ nevm,
lehu mâ fis semâvati ve mâ fil ârd,
men zellezi yeşfeu indehu illâ bi iznih,
ya'lemû mâ beyne eydihim ve mâ halfehûm,
ve lâ yûhiytune bi şey'im min ilmihi illâ bi mâ şa',
vesiâ kûrsiyyûhûs semavati vel ârd,
ve lâ yeudûhu hifzuhûma ve hûvel aliyyûl azim.
Ayetel Kürsi'nin Anlamı
Allah, O’ndan başka ilah yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır.
Ne uykusu gelir ne de uyur.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.
O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez.
Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir.
O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz.
O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır.
Onları korumak kendisine zor gelmez.
O yücedir, mutlak büyüktür.
2
AYETEL KÜRSİ'NİN FAZİLETLERİ
Kur’ân âyetlerinin en ulusu “Ayetel Kürsi” dir. Yüce Peygamberimiz:1. ‘Bakara Sûresinde bir âyet var ki, O Kur’ân âyetlerinin seyyididir (ulusu – efendisi – en faziletlisidir). Bu Âyetel Kürsidir. Âyetel Kürsî içinde şeytan bulunan bir evde okunsa; şeytan, o evden feryad ederek kaçar ve sur’atle oradan uzaklaşır. O faziletli âyet, ÂyetelKürsidir buyurmuştur.
2. “Yatağınıza yattığınız (yatacağınız zaman), ‘Ayetel Kürsi’yi okuyunuz. Çünkü orada bulunduğunuz müddetçe koruyucunuz bizzat Yüce Allah kendisi olur ve sabaha kadar o yatağın etrafına (çevresine) kesinlikle şeytan yaklaşamaz.” buyrulmuştur. Yine buyrulmuştur ki:
3. ‘Her hangi bir ev ki, içinde ‘Âyetel-Kürsi ve Fatiha Sûresi” okunsa, o gün içinde o evde bulunanlara hiçbir zarar ve musibet gelmez. İns ve cin şerrinde emniyette bulunur. Nazar değme olayı da asla olmaz.
Kendi evinde veya bulunduğun herhangi bir evde veya herhangi bir yerde korkusuzca emniyet ve huzur içinde bulunmak istiyorsan, bu sûreleri oku.
Âyetel-Kürsiyi hiçbir zaman dilinden bırakma. Kendin okuduğun gibi çoluk çocuğuna da öğret. Onlar da okusun. Sen de oku. Dünya bu, derdi de var, kederi de var. Dünyanın derdinden, kederinden Âyetel Kürsiyi okuyarak Allah’ın yüce kudretine sığınmış olur. O yüce kudret sahibi Rabbimizden yardım dilemiş oluruz. O da bize hemen yardımını lütfeder.
3
İnsan şeytanlarının şerrinden, cin şeytanlarının şerrinden ve kötü ruhlu, hain gözlü adi kimselerin şerrinden emin olmuş olursun.
Âyetel Kürsiyle birlikte “İhlas-Felak-Nâs ve Fatiha” sûrelerini de oku.
Âyetel Kürsi İsm-i Â’zamdır. Bir dileği olan önce Âyetel-Kürsi’yi okumalı ve sonunda da her ne gibi ihtiyacı haceti, dileği varsa onları Cenâb-ı Haktan dilemeli (istemeli) dir.
Yani, bir kimse bütün duâlannın kabul olmasını istiyorsa bol bol Âyetel Kürsi okumalıdır. Bir şeyden, bir hadiseden korkan kimse, 3-5-7 kere Âyetel Kürsi okuyarak o korktuğu şeyin şerrinden Allah’a sığınmalıdır. “Ya Rabbi, okuduğum Âyetel Kürsi hürmetine bu şeyin şerrinden sana sığınırım’ diye yalvaran kulunu Cenâb-ı Hak mahrum bırakmaz.
4. Yine Hadis-i Şerifde buyrulmuştur ki: ‘Her kim, yatağına yattığında “Âyetel-Kürsi’yi okursa, Cenâb-ı Hak, o kulunu sabaha kadar koruyacak iki melek görevlendirir.”
Cenâb-ı Allah’ın kullarına olan merhametini düşün!… Sen, yatağında huzur içinde uyuyasın diye. Senin için iki meleğini görevlendirmiş ve seni koruyorlar. “Aman Allâh’ım sen ne büyüksün ne çok merhametlisin!…’
5. ‘Her kim, evinden çıkarken “Âyetel Kürsi’yi okursa, Allah Teâlâ, o kimse için yetmiş melek görevlendirir. Bu melekler, Âyetel-Kürsî okuyan bu kimseye dua ederler, himaye ederler.” Bu durum evine selâmetle dönünceye kadar devam eder.
6. ‘Evine dönerken de Âyetel-Kürsi’yi okuyan kimse, fakirlik çekmez, yoksulluk derdi görmez. Evinden çıkarken ve evine girerken okuduğu iki Âyetel-Kürsî hürmetine sabahtan akşama kadar işleri hayırla selâmette olur.’
7. ‘Her kim, dara düşdüğünde, sıkıntı ve bunalıma girdiğinde Âyetel Kürsi’yi okursa, Cenâb-ı Hak, bu kulunun imdadına (yardımına) yetişir.”
4
TEFSİR
İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler vârit olmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Âyetü’lkürsî de –onlardan daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki âyette peygamberlerin getirdiği bunca âyet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve âfâk)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lutfettiği mûcizelerde ve vahiy yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu âyet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.
Şevkânî’nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği hadislerden birkaçı bile bu âyetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yetecektir: Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, 258).
Yine Übey’in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey’i bundan vazgeçirmek üzere hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile” dedi ve ekledi: “Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.” Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resûlullah, “Habis doğru söylemiş” buyurdu.
Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Âyetü’l-kürsî’yi oku, devamlı olarak Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”
Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan... yüce mevlânın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O’nun vahdâniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm’ın getirdiği imanın tevhid (Allah’ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere “O’ndan başka tanrı yoktur” buyurulmuştur.
Müşrikler elleriyle yaptıkları putlara tapmakta idiler. Bunlar cansız eşyadan yapılırdı. Canı bile olmayan varlığın ilâh olamayacağını ifade etmek üzere hemen arkasından “O diridir” buyurulmuştur. Evet Allah diridir, O’nun hayat sıfatı vardır ve tıpkı diğer isimleri ve sıfatları gibi bunun da mahiyetini ancak kendisi bilmektedir.
Gerek Araplar’daki gerekse diğer kavimlerdeki müşriklerin çoğu büyük bir Allah’a inanmakla beraber bunun yanında –her birine bir işlev tanıdıkları– sözde tanrılara inanmışlardır. Bu inanç tevhide aykırıdır. Tevhidi açıklayarak başlayan âyet, Allah Teâlâ’nın “kayyûm” sıfatını zikrederek “küçük, aracı, özel görevli... tanrılar”a gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyûm, “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” demektir.
“Onu ne uyku basar ne uyur” cümlesi, hay ve kayyûm sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın kayyûmluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyûm sıfatı bunu ifade ettiğine göre O’nu ne uyku basar ne de uyur.
Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O’na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O’dur. Âyetin bu mânayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken “başkasına değil” mânasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer... tanrılarından söz etmişlerdir. “Yerde ve gökte” tabiri Arapça’da “bütün varlıklar” mânasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî mânada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.
5